İşte Özgür Özel'in konuşması:
"Belediyelerimizin çalışanları, bürokratları, bilim insanları, iş insanları çağırıldıklarında gidecekleri bir yere suçlularmış gibi o kötü fotoğrafları vererek çalınan kapıların açılması beklenmeden duvarların üstünden atlayarak ve karşısındakilerdeki her şeyi yıkarak, ayıplı bir muameleyle İstanbul'un iradesine saldırdılar. Yapılan iş bir darbedir. Bir darbe girişimidir.
Bundan haftalar önce bir grup toplantısında bir darbe mekaniğinin işlediğini anlatmıştım. Bunu siyasi bir makamdan yeniden İstanbul'a güya adalet dağıtmak üzere yollanan bir an yeniden İstanbul'a güya adalet dağıtmak üzere yollanan bir aparat eliyle yapıldığını anlatmıştım.
Bugünün İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı geçmiş dönemde hepinizin bildiği tekrar etmeyeceğim 20'ye yakın ve tamamı siyasi davalarda mahkeme mahkeme gezdirilip istenen kendisine dikte ettirilen kararların alınmasının sağlandığı bir adalet giyotinini, seyyar giyotin olarak gezmişti.
Dünyanın en mobilize hakimiydi. En çok gezdirilen hakimiydi. Sonra ödüllendirildi siyasi bir makama gitti. Erdoğan'ın diliyle eskiden bakanlar siyasi, başyardımcıları, müsteşarlar teknikti. Bu yeni sistemde bakanlar teknik, yardımcıları siyasi diyordu ve o siyasi kişilik hakimler ve savcılar siyasete girdiklerinde, milletvekili aday adayı olduklarında bile artık siyasi görüşleri belli olduğundan göreve dönemezken ülkeyi yöneten kişinin, bir partinin genel başkanının siyasi bir makama getirdiği, görev verdiği kişiyi sana İstanbul'da ihtiyacım var diye buraya geri yollamıştı. Geçmişin seyyar giyotinini burada Cumhuriyet Başsavcısı oldu. 9 Ekim gününden beri adaleti katletmeye, başta partimiz olmak üzere tüm muhalefete saldırmaya, bunları haber yapanları da suçlu görmeye, tweet atanı suçlu görmeye, beğeni yapanı suçlu görmeye, ifadeye çağırmaya, hapse atmaya, bizleri yıldırmaya ve bıktırmaya çalışıyor.
Bunu yapmasının sebebi 31 Mart seçimlerinin Recep Tayyip Erdoğan tarafından hazmedilmemiş olmasıdır. Milletin verdiği mesajı almamıştır. Yenilmeyi kabullenememiştir. Güya yenilmezdi. Bütün meşrutiyetini sandıktan alıyordu. Her sandık önceden yaptıklarını ibra ediyor, temizliyor. Bundan sonra yapacaklarına alan açıyordu.
31 Mart'ta partisinin kurulduğu günden beri ilk kez kaybetti, ikinci parti oldu ve İstanbul'u İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder dediği İstanbul'u, İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır dediği İstanbul'u üçüncü kez Ekrem İmamoğlu'na kaybetti.
Ekrem İmamoğlu onu dört kez üst üste yendi, Beylikdüzü dahil. Ona hiç yenilmedi. Kendini yenilmez gören o gece artık kaybedendi. Cumhuriyet Halk Partisi 47 yıl sonra birinci partiydi ve karşısında dört tür yenemediği birisi vardı ve İstanbul'u kazanmıştı.
O yüzden her gece kendi sesiyle uyanıyor. İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır. İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder.
İstanbul'u kaybeden Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'yi kaybedecekti. İstanbul'u kazanan Ekrem İmamoğlu da Türkiye'yi kazanacaktı. İşte, işte bu ruh hali, işte bu psikoloji, işte bu hazımsızlık. Her şeyi, geldiği her makamı borçlu olduğu milletin kararına hürmetsizliği, saygısızlığı, tanımamayı, öyle ya demokrasi trendi, işine geldiği yere kadar binmişti, işine gelen istasyonda inecekti.
Demokrasi treninden indi, darbecilerin safına o istasyonda katıldı. Tayyip Bey'in indiği istasyonda 15 Temmuz darbecileri vardır. Tayyip Bey'in indiği istasyonda Kenan Evren vardır.
Tayyip Bey'in indiği istasyonda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde darbeye kalkışmış, başarmış başarmamış herkes vardır. Artık bu yüzden tercihi, bu yüzden tercihi bir kez daha milletin karşısına devleti dikmek olmuştur.
Bu millet, bu halk devletini sever, saygı duyar, çağırın askere gider, ister vergi verir, evladını şehit verir ama devlet milletin karşısına dikilirse, devletle millet yarıştığında millet kazanır. Daha önce Kenan Evren bu millete "geç bu kişiyi seç" dediğinde, parmağıyla işaret ettiğinde sandığın birisinde kendi varken onun dediğini değil bir sivil adayı seçen bu milletin feraseti 15 Temmuz'da demokrasinin karşısındaki o meczuplar ordusuna karşı sandığı ve sandığın seçtiklerini koruyan bu millet nasıl 31 Mart'ta valiler il başkanı, kaymakamlar ilçe başkanı, Anadolu Ajansı Cumhur İttifakı ajansı, TRT AK Parti'nin televizyonu olmuşken, karşımıza devlet dikilmişken millet kazandıysa, milletin adayı Ekrem İmamoğlu kazandıysa bu sefer de milletin karşısına devleti diken Erdoğan'a karşı bu millet yine kazanacaktır.
Bütün kazanımlarının, camisinden özgürce okunan ezanın da, dalgalanan al yıldızlı bayrağın da, ay yıldızlı bayrağın da, kendisinin tüm özgürlüklerinin de, elindeki tapusunun da, diplomasının da, banka hesap cüzdanının da cumhuriyet ve onun var ettiği sandık güvencesinde olduğunu bilir. Siz anayasayı askıya alırsanız 35 yıl önce gazete ilanıyla çağırdığınız, 3 yıl boyunca kendinden önce ve kendinden sonra da olan yüzlerce arkadaşıyla birlikte başvuran birinin evraklarını inceleyip iki dersi hariç diğer dersleri baştan aldırtıp ona diploma düzenleyip verdiyseniz, o üniversite doktor da mezun ediyor.
31 yıldır ameliyata girebilirsin deyip milletin canının emanet edildiği o diplomayı veren üniversite gelen bir talimatla, hatta iki kez gelen o aparatın iki kez taciziyle "hadi iptal edin, hadi iptal edin" diplomayı iptal ederken aslında dün akşam Türkiye Cumhuriyeti'nde hukuk devletini, hukuk güvencesini iptal etti. Bu mantıkla artık kimsenin tapusunun, kimsenin elindeki hisse senedinin, devlet borç senedinin, banka cüzdanının hiçbirinin bir garantisi yoktur, aynı mantıktır.
35 yıl sonra diploma iptal edenin etme gerekçesi ne? Nedir o gerekçe? Dün, dün bir elde 28 kişinin diploması iptal edildi. Ekrem İmamoğlu benim yoldaşım, onu ayırıyorum. Diğer 27'sinin günahı ne? 35 yıl önce Türkiye'nin 2025, bilemedin 26 yılında ülkeyi yönetecek cumhurbaşkanıyla aynı sınıfta okumuş olmak.
Suçları Ekrem İmamoğlu'nun, Tayyip Bey'in bileğini bükemediği bir siyasetçinin 35 yıl önce sınıf arkadaşı olmak.
Olur mu ? Sen onunla aynı okulda okuduysan, ben onu yenemiyorum, seçime girmesin diye diplomasını iptal edeceğim. Kurunun yanında yaş da yanar. Ekrem'in yanında arkadaşları da yanar. Bu devletin bu millete verdiği en büyük değer seçebilme özgürlüğüdür. Tayyip Erdoğan seçebilme özgürlüğüne el atıyor. Ekrem İmamoğlu'nun aday olabilme özgürlüğü elinden alınmıyor. Bu milletin istediğini cumhurbaşkanı seçebilme özgürlüğü elinden alınıyor. Ben dün akşamdan itibaren 16 muhalefet partisi, özcesi Cumhur İttifakı hariç Türkiye siyasetinin gerisi gösterdikleri dayanışmaya, attıkları sosyal medya paylaşımlarına, yaptıkları sosyal medya paylaşımlarına, açtıkları bana ve Ekrem Başkan'a telefonlara, buraya kadar ziyaretlerine yürekten teşekkür ediyorum.
Ve herkes sinmişken, herkes susmuşken İstiklal Marşı'ndaki korkmayla ayağa kalkıp korkmayıp İstanbul Üniversitesi'nden başlayıp buraya kadar gelen ne barikat ne bir başka şey dinleyen gençlere teşekkür ediyorum. Elbette örgütümüze, bütün siyasi partilerin çok değerli üyelerine teşekkür ediyorum.
Ekrem Başkan hakim karşısına çıkınca yanı başında, yanında, yanında olacağım ana kadar Ekrem Başkan'a emanet edilen ve Ekrem Başkan'ın hepimize emaneti İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne burada sahip çıkacağız. Buradayız, bir yere ayrılmıyoruz.
Sayın, en son Sol Parti ziyaret etti. Sayın Musavvat Dervişoğlu sağ olsun yoldaymış, geliyor. Dayanışma ziyaretlerini de burada kabul edeceğiz. Milletin emanetini, milletin emanetine sonuna kadar sahip çıkan bir belediye başkanına, bir belediye meclisine ve İstanbul'un iradesine katkı sağlamak, onlarla birlikte olmak, onlarla mücadele etmek için ben Saraçhane'deyim. Biz Saraçhane'deyiz. Nerede olalım diye soranlara buyurun Saraçhane'ye diyoruz.
Sürecin tamamının nasıl hızlandığını, nasıl aceleye geldiğini hepiniz biliyorsunuz. Çarşamba günü İşletme Fakültesi diploma iptal etmeyeceği anlaşılınca birileri kararlar bağlarken birileri bir gün öncesine yetkisiz bir yönetim kurulunu çağırıp diplomayı iptal ettirdiler.
Bir yandan da aylardır duyduğumuz iftira ve kumpas davalarından o mu, bu mu, bu mu değil hepsini birden bu sabah devreye soktular. Bir tane amaç var. Bu millet bir demokrasi devrimine sandıklarından o kadar büyük bir önem verdi ki kısa şubatta 1 milyon 500 bin olan üye 1 milyon 750 bine çıkınca bu engel tanımaz gençler baba ocağına koşturunca, hangi siyasi görüşten olursa olsun herkes bu mücadeleyi bir demokrasi teminatı olarak görünce ve Ekrem Başkan da çıkıp bütün Türkiye'yi ayağa kaldırınca hesabı şöyle yaptılar:
Ne gün bunların ön seçimi? Pazar. Kaç gün gözaltı süresi? Dört. Dört gün geliye gelip bu pisliği bugün başlattılar. Güya bizi durduracaklar. Bugün İzmir'i durdurabildiniz mi? Ankara'yı, Adana'yı, Trabzon'u durdurabildiniz mi?
Siz ne bizi ne Ekrem Başkan'ın mücadelesini durduramayacaksınız. Biraz önce avukat arkadaşlarım yanındaydı. Sizlere elleriyle yazdığı bir metni arkadaşlar paylaşmış olmalı. Bana elleriyle yazdığı metin ömrüm boyunca, ömrüm boyunca onur nişanımdır, saklayacağım ve avukatlar şunu söylüyor: Nezarethanelerin morali en yüksek, başı en dik, en inanan, en güvenen, en yüksek morali kendisi orada tutanlar ve onunla birlikte olanlar için de yine İstanbul'un muhafızı, hepimizin gelecek umutlarının muhafızı Ekrem İmamoğlu'dur.
Sağlığı yerindedir, morali yerindedir, kararlılığı yerindedir, umudu ve ümidi yerindedir. 23 Mart günkü sandıkları 1 milyon 750 bin üyemize emanet etmektedir. Kendisiyle 10 gün önce konuştuğumuzda, her yerden bu kirli duyumlar gelirken "Sayın Genel Başkan'ım ben o gün nerede olursam olayım o sandıklar kurulacak değil mi?" dediğinde dedim ki: "Eğer toprak altında değilsem o sandığın başında olacağım, o sandığın başında olacağım."
Ve son olarak elbette 4 gün boyunca örgütümüzle, örgütlerimizle bütün Türkiye'de, İstanbul'da olmamız gereken yerde, olmamız gereken duruşta en yüksek kararlılıkla, en büyük dirençle olacağız. Çağrılara uymaya, çağrıldığınız yere koşmaya, Ekrem Başkan'a, demokrasiye sahip çıkmaya hepinizi davet ediyorum.
Ve artık Pazar günü 81 ilde 973 ilçede, ilçelerin mahallelerinde kurulacak sandıklar tek değildir. Oraya bir sandık koyacağız. 1 milyon 750 bin üyemizle adayımızı belirleyeceğiz. Ancak yanında bir sandık daha olacak. O sandığın adı dayanışma sandığıdır. O sandığa oy vermeye tüm siyasi partiler, her görüş, her görüşten ama demokrasiden yana olan herkes davetlidir. Bir sandıkta bir parti bugüne kadarki en demokratik yolla adayını belirleyecek ve arkasına geçecektir.
Diğer sandıkta ise cumhuriyete inanan, demokrasiye inanan, sandığa inanan, o sandığın kendisinin, evladının, torununun geleceği, geleceğinin garantisi olduğuna inanan, bu ülkenin Afganistan olmamasına, Suriye olmamasına yönelik teminatın da, yıllarca çalışıp didinip aldığı evin tapusunun teminatının da, bankadaki parasının teminatının da demokrasi olduğunu, böyle yam yamların bir gece sırf kendisine rakip olanın diplomasına çöktükleri gibi malına, mülküne, canına kastetilmesin diye demokrasiye ihtiyaç duyan herkesi 23 Mart'ın dayanışma sandığına bekliyoruz. Artık 23 Mart Pazar günü Cumhuriyet Halk Partisi'nin aday belirlemesini kapsayan ama aşan bir demokrasi direnişinin günüdür. Bütün Türkiye'yi dayanışma sandıklarında olmaya davet ediyorum.
Burada olmaya, mücadele etmeye, direnmeye devam edeceğiz. Yol, yol önemlidir. Yolcunun başına neyin geldiği değil, o yolun varlığı önemlidir. Biz hepimiz o yolun yolcusuyuz. Bizi bu yola bu ülkenin kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk çıkardı. Bu yolda dönenler olur, bu yolda ölenler olur. Ama bu yolun yolcuları tükenmez. Son Cumhuriyet Halk Partili hapse tıkılana, son Cumhuriyet Halk Partili vurulana kadar bu yolun yolcusuyuz. Önderimizin gösterdiği yolda yürümeye devam ediyoruz."