Selamlar dostlar;
Çok uzun bir aradan sonra elime kalemi almış olmak, bana yeniden sahaya dönmüş bir koşucu gibi hissettirdi.
Gazetecilik zamanından bir vesile ile tanıştıklarım varsa öncelikle onlara selam olsun. Yazdıklarımı ilk defa bugün okuyan herkese de gönül dolusu sevgiler. Ben Cemile Aydın. Esasen Beden eğitimi mezunu olsam da uzun yıllar haber muhabirliği yapmış olmamın kalemşörlüğü bulaştı bir kere elime. Uzun uzun kendimi anlatmayacağım zaten sizinle buluşacağım şu kısacık satırlarda çok da önemi yok. Önemli olan ben anlatırken, siz okurken dostane bir bağımız olsun yeter. Herkesin bir anlatma yolu vardır ya benimki de yazmak oldu ta o yıllarda.
Beni tanıyanlar bilirler dostlar, en büyük iddiam iddiasız olmaktır. Bir tek şeyi iyi bildiğimi düşünürüm, insanın halini anlamak.
Neden “hal” dediğim üzerinde biraz durmak isterim. Kişisel olarak en önemsediğim şey insanları doğru anlamak. İnsanın halini doğru okumak da, insanı anlamanın en önemli koşulu diye düşünüyorum. “Çok mu önemli insanı anlamak Cemile? Bir de neden biz anlıyoruz biraz da bizi anlasınlar” diye düşünebiliriz. Hele de insanın kendini anlatmak için bin türlü yol aradığı şu dönemde. Kıyafetiyle, haliyle, tavrıyla anlattıklarıyla kendini anlatmak isteyen insan çabasını anlamak, kendini anlatabilmek için en önemli koşul. Anlamadan anlatamayız, anlatamazsak anlaşılamayız ve anlaşılmamışlık kuyusu çok derin. Bugün şöyle etrafa baktığımda gördüğüm en büyük çaba görülme ve anlaşılma çabası.
Öyle büyük öyle derin bir vadi ki, insanlar artık görülmek için her şeyi yapabiliyor. Mesela en lüks kıyafet markası “Beni kaliteli gör” en lüks araba markası “beni güçlü gör” en lüks takı markası “beni zengin gör”, en lüks kozmetik markası “beni çok güzel gör” , en büyük sosyal medya uygulaması “en çok beni tanı” mesajları ile bunu kullanan kişilere ihtiyaç duydukları öz güveni, saygıyı ve gücü vaad ediyor, insan maalesef öyle büyük bir yoksunluk içinde.
Bu terazinin diğer tarafı en çok unutulan kısmı. Görmezsen görülmezsin, bu gün sen dinlenmezsen, yarın anlatacağın kimse kalmaz. Son zamanlarda kimsenin dilinden düşürmediği alma verme dengesi aslında bu durum için de geçerli. Denge esasen hayatın temel taşı, çarkı kırmamak için anlama anlatma dengesini de korumak lazım.
Hallerimiz böyle olunca başkasının hali de bizi çok ilgilendirmez oluyor. Hep anlatalım hiç dinlemeyelim, hiç bakmayalım ama hep görünelim…
Öyle ki acılar üstünde hâlâ duman tüterken, kayak üstünde hayat akıp gidiyor bazıları için. Mesela köy yanar, birileri sadece taraklarını arar, sonra koyun can derdine düşer kasap etin kilosunu hesaplar, ama şunu bilmek gerekir ki köy yandıktan sonra saçın taranıp taranmadığına kimse bakmaz. Varsak hep birlikte, yoksak hiç birimiz…
Halden anlayanlar ve anlattığında dinlenenlerden olalım.
Sevgiler